Thursday, June 28, 2012

AKIN BALIK

Bir Orhan Pamuk ya da Ahmet Hamdi Tanpınar kitabına girmişiz gibi ya da Ara Güler fotoğrafına. Tam da Haliç’te batmak üzere olan güneşin vakti… Balıktan dönen küçük teknelerin, martı çığlıklarına karışan motor sesleri… Birazdan başınızın üzerinde yanacak gaz lambalarının, ağaçların ve hoparlörden gelen Zeki Müren’in yanık sesi altında, henüz dolaba bile girmeden kırmızı örtülü masanıza düşmüş leziz bir balık ve elbette bir duble rakı eşliğinde…

Yukarıda yazanlar Akın Balık'ın kendi web sitesinde, mekanın sahibi Timur'la konuşup, rakı içen bir "Akın Balık" tutkunu tarafından yazılmış. Ne kadar da doğru, ne kadar da olduğu gibi yazmış derken bende geçtiğimiz akşam masada otururken dönüp dönüp manzaraya bakarken neler hissettiğmi düşündüm ki tam da yazılanlardı aslında benim de hissettiklerim...  Bu kadar huzur, bu kadar gerçeklik mekanda bulunan herkese yansıyor olsa gerek ki masaya oturduğunuz andan itibaren garsonlar sanki aylardır sizi görmüyormuş gibi karşılıyor, bundan sonra arayı bu kadar uzatmayın der gibi bakıyor, ikinci dubleden sonra isminizle hitap etmeye başlıyor....
Akın Balık ile ilgili notlarla bitsin bu yazı o zaman daha da bir şey söylemeye gerek yok zaten... "Ucuzluğunun ve deniz kenarında olmasının yanında gelenleri buraya çeken nedenlerden biri de salaş atmosferi. Bu arada, bu salaşlıkta garipsediğimiz tek şeyin rakının plastik bardakta getirilmesi olduğunu ekleyelim. Timur, işletme anlayışı hakkındaki fikrinden bahsederken böyle bir konseptin, yani salaşlığın bilinçli tercihi olduğunu söylüyor..."

Adres : Perşembe Pazarı Ali Yazıcı Sokak Eski Gümrük Han 
- Haftanın 7 günü açık olan mekanda masalar gece 12.00 civarında kapanmaya başlıyor ve en geç 01.00'de hesabınız masanızda oluyor... 
- Rezervasyon yaptırmak çok zor ama yine de şansınızı deneyebilirsiniz
- Kredi kartı geçerli, fiyatlar oldukça uygun, yemekler çok lezzetli, saati bu kadar, tadında içilesi, uzun uzun sohbet edilesi, tadında kalkılası... 

MDNA: MADONNA KILLED US

Yazımın başlığında başka bir şey ima etmek istedim aslında ama tam olarak Madonna'nın bize ne yaptığını ve benim ne anlatmak istediğimi uzun bir süre 
hipnoza girdiğimiz 7 Haziran gecesini yaşayanlar anlayabilir sadece...
 Twitter'dan, facebook'tan, gazetelerden, televizyonlardan Madonna hakkında söylenmeyen birşeyler kaldı mı diye düşünüyorum ki sanırım kalmadı. Her zamanki gibi bokumuzu attık, övgümüzü yaptık konser sırasında onunla bununla kavga edeni de gördük, konser sonrasında ses yok görüntü var diyecek kadar şuursuz insanlarla aynı topraklarda yaşadığımızı da hatırladık ama geriye tek bir şey kaldı!! O gece o arenada olan tek bir insan bile yaşadıklarını hayatı boyunca unutamayacak ve o gece orada olan tek bir insan bile Madonna büyüsünden kurtulamayacak...

 Tam kadro oradaydık tabii ki, evde pre-party yaptık, metroda biraz warm up, konserde hipnoz, çıkışta şaşkınlık, şok, yorgunluk, susuzluk, sorgu, sual, hesap 
ve yine bol bol eğlence :)
 Bandocular uçtu, uçarken müzik yaptı, kadın dövüştü, silah çekti, sahne efektleriyle aklımızı başından aldı, ip üzerinde yürüdü, ters takla attı, gitar çaldı bi de çok büyük birşeymiş gibi memesini açtı... 
Madonna izlediğinin farkında olmayan canım memleketlim ise Madonna'nın bir tek meme ucuyla ilgilendi ne dans edebildi, ne alkışladı ne de şarkılara eşlik etti izledik herşeyi izlediğimiz gibi izledik ne bir parçası olmayı başardık ne de takdir etmeyi öğrenebildik... 
İp var anacım he ip var kadında da ses gitmiş yaşlanmış zaten bol Demet'li günleeer saygılar... 

"VOGUE" performansı için yorum yapamayacağım hala sessizce ve de gizlice ağlıyorum şokunu atlatamadım ve çok uzun sürecek.... 

- Lady Gaga'ya selam çaktık
- Dünya'nın dört bir yanında ideolojileri uğruna ölmüş çocuklara selam durduk ki bu çocukların bizim ülkemizde ne kadar fazla olduğunu hatırladık mı acaba?
- Aşka, müziğe, evrenselliğe, modaya, iç dünyaya, dış dünyaya herkese birer öpücük yolladık hem popomuzu açtık, hem el salladık ve bir maceranın daha 
böylece sonuna geldik....

Thursday, June 21, 2012

Kürşat Başar, Keşke Burada Olsaydın, Perrier, Frankie İstanbul

Bu yazı Salı'dan kalanlar diye başlayıp Salı sallanır diye bitmeliydi aslında çünkü sallanarak biten uzun bir günün ardından güzel bir gece kaldı... 


Gece Hardal'da düzenlenen bir etkinlikle başladı. Perrier Sodalarının misafiri olarak Türkiye'ye gelen dünyaca ünlü Mixoloji uzmanı Laurent Greco blog yazarlarına ve Hardal'ın misafirlerine özel çok özel şovlar yaptı. Laurent'in Paris'te bulunan barının adı da "Mojito Lab" oralara gidecek olanlara duyurulur daha önce ne içtim allahım neden beni bu içkilerle sınadın diye ağlamaya hazır olun... görülesi :)



 

Keşke Burada Olsaydın...
Yaptığı iş dışında müzikle uğraşan adamların hep daha çekici olduğunu düşünmüşümdür. Kürşat Başar'da onlardan biri... Gazeteciliği ve yazarlığının dışında hobi olarak başladığı saksafon sevdasını muhteşem bir albümle taçlandıran Kürşat Başar'ın albüm tanıtımı Jack Russal'da yapıldı. Albümde Sezen Aksu, Yaşar, Yeşim Salkım, İlhan Şeşen, Levent Yüksel, Erol Evgin, Zeynep Talu gibi isimlere ve piyanosuyla Burçin Büke eşlik ediyor. Berkay Özideş ve Şenay Lambaoğlu seslerin de bulunduğu albüm Kürşat Başar’ın müzik direktörlüğünde, tümüyle canlı olarak kaydedilmiş. Biz Yeşim Salkım ve Yaşar'la mest olduk, İlhan Şeşen'le nostalji yaptık albüm tam bir arabaya atla tatile git albümü, dinlenesi... 



Frankie İstanbul...
Gece bitmedi devam ediyor... Nerede? Frankie'de. Frankie Nerede? Nişantaşı Sofa Otel'in terasında. Neden gittik? Müzik direktörlüğünü Sezen Aksu'nun yaptığı Frankie'nin açılışında geceyi öyle güzel bitirdik ki İstanbul'un buraya ihtiyacı varmış diyerek ayrıldık. İçeri girdiğimiz anda twitter'a Nişantaşı'na New York gelmiş yazmışım :) Mekan şık bir restaurant olarak anılmak istese de yaptığı açılıştan sonra tam bir gece klübü olmaya aday olduğunun sinyalleri vermiş oldu. Manzarası, dekoru ve müzikleriyle Frankie bu yaz bize güzel bir kaçış olacak gibi görünüyor... gidilesi

Friday, June 8, 2012

YARIŞMA : INOA İLE 3 STİL



Saçlarımı boyatmıyorum, fön bile çektirmiyorum, dünyanın en kötü kuaför müşterisiyim ve yaklaşık 10 yıldır Bursa'daki kuaförüm Enis'ten başka kimseye de saç kestirmedim böyle de tutucuy(du)m... Taa ki L'oréal Professionnel Academy'de gittiğimiz saç bakım eğitimine kadar.... Saçlarımı L'oréal ekibine teslim ettim ve uzun bir maceranın ilk makasını atmış olduk :) (Academy ve Orhan Bademli maceramız ile saçlarımın son halini en kısa zamanda paylaşacağım tabii twitter'dan hala görmediyseniz)

Şimdi gelelim maceramızın devamına;
L'oréal Professionnel Türkiye diyor ki; Ayşegül yaptı, Cindrella yaptı, Pinkfreud da yaptı sıra SENDE!!!! L'oréal Professionnel INOA ile değişim sırası sizde! 


Yapmanız gereken tek şey L'OREAL PROFESSIONNEL TURKIYE FACEBOOK sayfasına giriyorsunuz INOA 3 Stil yarışmasında niçin değişmek istediğini anlatıyorsunuz biz de en iyi değişim nedenini yazan 3 kişiyi seçiyoruz :)


Sonra; 
- Metin Bahçecik saçlarınızda harikalar yaratıyor, Stüdyo Kaprol ekibi stilinizi yeniliyor. 
- Facebook oylaması sonrasında en çok oy alan ve jüri tarafından seçildikten sonra saçları ve stilleri yenilenen 3 kişi Elle Dergisi Ağustos ayı sayfalarını süsleyecek! 


Haydi zaman kaybetmeden hemen INOA 3 Stil facebook uygulamasına niçin değişmek istediğini anlat! Unutma son gün 10 Haziran! Bakarsın bu değişimi beraber yaşarız;)

Hatırlıyormusunuz??

Related Posts with Thumbnails